31 Temmuz 2011 Pazar

ışıklar şehri PARİS 1. gün

Barselona Madrid gezimizin ardından düştüğüm notlar hem anılarımın canlı kalmasını sağlayacak gibi geldi hem de yazarken tekrar geziyor gibi hissettim. Bu yüzden önceki yıl çıktığımız Paris Benelüks notlarımıda hatırladığım kadarıyla yazmaya karar verdim, en azından daha fazla unutmadan...
19 Haziran 2010 da ilk yurtdışı gezimi Pelin, Selen ve Halime'nin satın aldığı Paris Benelüks turuna katılarak gerçekleştirecektim. 4 kız Avrupa'da 1 hafta doyasıya gezmek keyifli olacaktı ve çok önceden heyecanı hepimizi sarmıştı. Elbette aynı birimde çalışan kişiler olarak yerimize bakacak kişileri ayarlamak, izin alabilmek gibi ek heyecanlar da yaşamadık değil...
18 haziran geceden İstanbul otobüsüne binerek Sabiha Gökçen havalimanına gidiyoruz ve tur rehberimizle ve grubumuzla Paris uçağımıza binmek üzere bulşuyoruz. Yolculuk 3,5 saat sürüyor ve yerel saat ile (Fransa Türkiye'den 1 saat geri) 11:00'de Paris Ory havalimanında oluyoruz. Hava biraz bulutlu ve buradaki tüm günlerimizde en fazla 20 derece hava sıcaklığı ile ara sıra atıştıran yağmur altında olacağız malesef.. Önce bizi bekleyen otobüsümüze atlayıp yaklaşık 1,5-2 saat süren panoromik şehir turuna çıkıyoruz. İlk durağımız olan Esplanade des İnvalides'e ulaşıyoruz. Burası askeri tarih müzesi ve aynı zamanda birçok şehit ve Napoleon Bonaparte'in mezarı da burada bulunuyor.


İnvalides'in içine girmiyoruz ve kısa bir fotoğraf molasının ardından Paris'in simgesi haline gelmiş Eiffel kulesini en iyi görebileceğimiz yere, Trocadero meydanına gidiyoruz. Burada Eiffel kulesinin nefis manzarasını izlemeden önce birşeyler atıştırıyoruz ve Palais de Chaillot'un avlusuna geçiyoruz. Palais de Chaillot ve Eiffel kulesi Seine nehrinin karşılıklı kıyılarında yer aldıklarından en güzel Eiffel manzarası buradan izlenebiliyor.




Burada hemen her dilde bir iki kelime konuşabilen zenciler ve Hindistan'lı seyyar satıcılar var, ellerinde Eiffel anahtarlıkları ve bibloları bize Türkçe seslenerek '' beş euro, hala beş euro'' diyorlar, gülüyoruz, Türk olduğumuzu nasıl anladıklarına :) Avrupanın turist çeken pek çok yerinde olduğu gibi burada da yan kesicilere dikkat etmemiz konusunda rehberimiz tarafından uyarılıyoruz. Tekrar otobüsümüze bindiğimizde önce Charles de Gaulle Etoile meydanından geçiyoruz. Burası Arc de Triomphe denilen ve Napoleon'un zaferleri şerefine yaptırılmış zafer takının bulunduğu meydan. Meydana ünlü Fransız komutan  Charles de Gaulle'in adı verilmiş, Etoile ise fransızcada yıldız demek, bu meydana 12 tane büyük cadde açılıyor ve meydanın ortasında merkezinde Arc de Triomphe'un bulunduğu ve her ucu meydana açılan caddeleri gösteren büyük bir yıldız var. Meydana açılan caddelerin en ünlüsü olan Chmaps Elysees'e doğru devam ediyor ve otobüsümüzde çalan ''aux champs elysees'' şarkısına kulak veriyoruz.. Champs elysees'nin diğer ucu Concorde meydanına açılıyor. Bu meydanda eskiden giyotinle idamlar yapılır ve halka izletilirmiş, hatta insanlar önden yer bulabilmek için uğraşırlarmış. Concorde meydanı 4 tarafını sırasıyla Louvre müzesinin önündeki Tuileries bahçeleri, Seine nehri, Champs Elysees bulvarı ve Hotel de la Marine çevreliyor. Hotel de la Marine, Paris'i ziyaret eden diğer devlet büyüklerinin kaldığı bir otel olduğundan önemliymiş. Meydanın ortasında Mısır'dan hediye gönderilen büyük bir dikili taşıda görmek mümkün..







Concorde meydanından tekrar otobüsümüze binerek Vendome sütununun olduğu meydana geçiyoruz. 44 metre yüksekliğindeki bu bronz sütunun üzerinde Napoleon'un bir heykeli var ama bu heykel 1810 yılından beri çok kez değişip en sonunda Napoleon'da karar kılınmış. Aynı zamanda Concorde meydanı - Louvre müzesi - Opera binası üçgeninin merkezinde yer alan bu meydanda Lady Diana'nın öldüğü gün kaldığı Ritz oteli de bulunuyor. Aynı zamanda bu meydanda bulunan araba şeklindeki saksılar da ilgimizi çekiyor...





Bu kez otobüse tekrar binerek Lafayette caddesi, Rivoli caddesi, Louvre sarayı ve Cite adasından geçerek otelimize yerleşmek üzere yola çıkıyoruz. Otelimiz Villejuif metro durağının hemen önünde. Gezimiz boyunca hep metroyu kullanacağımız için bu duruma seviniyoruz. Odalarımıza yerleşip akşam donmamak üzere daha kalın giyindikten sonra metroya binerek akşam yemeği yiyip birazda gezinmek üzere Saint Michel'e gidiyoruz. Biraz yağmur atıştırıyor.. Burası Seine nehri kıyısında, nehirdeki en büyük ada olan Cite adasının karşısında yer alan, eğlenceli bir bölge. Yemek alternatifi çok olan bir yer eğer isterseniz Türk mutfağı bile bulabilirsiniz, İstanbul cafe isimli Türklerin işlettiği bir mekan vardı yanlış hatırlamıyorsam Rue du Haut Pave üzerindeydi. Biz hemen karşımızdaki Cite adasının üzerinde bulunan Notre Dame manzarasına karşı yemek istediğimiz için nehire bakan bir restorana oturuyoruz..




Burada San Miguel isimli birayla tanışıyorum ve çok beğeniyorum. Yemekten sonra Seine'i geçip Notre Dame'a gidiyoruz ve gün batımı manzarasında katedralin resimlerini çekiyoruz.








Saint Michel'in sokaklarında yürürken Fransızların ünlü crepe suzette'lerinden yemeden olmaz diyerek bir yere oturarak çikolatalı birer krep söylüyoruz, övünmek gibi olmasın ben daha güzel krep yapıyorum :)


Bu arada otele dönmek üzere metroya bineceğimiz Chatelet durağına yürürken sokakta çalan bir müzik grubuna rastlıyor ve bir süre dinliyoruz, demiştim Saint Michel eğlenceli bir yer..



Otele döndüğümüzde yolculuğun ve günün yorgunluğuyla yarına enerji toplamak için saatlermizi kurarak yatıyoruz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder