2 Temmuz 2011 Cumartesi

BARSELONA 3. gün

Gece tabanlarımız patlamış halde yatmış olmamıza rağmen heryeri görmek hevesiyle yine kahvaltımızı yapıp kendimizi yollara vuruyoruz.. Atlıyoruz yine metroya, Barselona'da yerin altında bir şehir daha var sanki, metro ağı şehrin hemen her yerine ulaşım sağlıyor, dallı budaklı, aktara aktara her yere gidiyoruz biz de, fikir vermesi için haritasını da paylaşayım hatta...


3. günümüzde ilk durağımız Barselona'nın en büyük meydanlarından Plaça Espanya. Burada katalonyanın en büyük arenası olan Endülüs Arenası var, eskiden boğa güreşlerinin yapıldığı bu arena, şimdi büyük bir alışveriş merkezine çevrilmiş, ama dışarıdan belli olmuyor, mudejar mimarisine güzel bir örnek olan bu bina, Plaça Espanya'ya da göze çarpan en önemli yapılardan..

Bu meydanda durup sırayla baktığınızda göbeğin tam ortasında büyük bir heykel, meydanın çevresinde ise Endülüs arenası ve Venetian Kuleleri yer alıyor. Bu kuleler, ikiz kuleler şeklinde yapılmış, kulelerin aynısından ama tek olarak Venedikte kopyası varmış, ya da bunlar kopya olanlardı, tam olarak hatırlayamadım. Kulelerin arasından geçip yürümeye devam ederseniz iki taraflı havuzların olduğu güzel bir yoldan yukarıya yürüyorsunuz ve tam kaşınızda National Museum duruyor. National Museumun hemen önünde ilk günün akşamında su şovunu izlediğimiz magic fountain var.





Plaça Espanya, metro hatlarının da önemli bir kesişim noktası, Barselonanın en büyük meydanlarından. Bu arada Venetian kulelerine doğru değil de Endülüs arenasına doğru yürürseniz arenanın hemen arkasındaki küçük bir parkta Joan Miro'nun kadın ve kuş isimli bir heykelini göreceksiniz..



Biz National Museuma doğru yürüdük ve zamanında kraliyet sarayı olarak yapılan ama hiç kraliyet ailesinin içnde yaşamadığı, şu an ise müze olarak kullanılan bu heybetli binanın hemen yan tarafından bugünün ilk rotasına doğru dönerek Poble Espanyol'a gittik.
Poble Espanyol, İspanyol köyü demek, gerçek bir köy değil, 1929 yılında Barselona Uluslararası fuarı için Montjuic tepesinde inşa edilmiş bir açık hava mimari müzesi. Bunun için mimarlar ve mühendisler İspanyadaki tüm köyleri (2tanesi hariç, Afrika kıtasına dahil bir ispanyol köyü ve ulaşım sağlanamadığı içn gidemedikleri bir köy dışında hepsi) gezerek mimari yapıları incelemiş ve hemen her köyden birer örnekle bu turistik köyü yapmışlar. Fuarın bitimiden sonra bu köy yıkılacakmış fakat halk o kadar sevmişki yıkılmasına izin vermemiş. Şimdi ise gişeden bilet alınarak gezilen bu köyün kendi meydanı, kendi sokakları, kendi kilisesi vs. mevcut, aynı gerçek bir köy gibi.. Aslında biz günün ilk durağı olarak buraya gittik ama sonradan öğrendik ki gece hayatı da burada oldukça canlıymış. Üstelik gece girişi 5 € iken biz 9,5 €'ya girdik. İçeriye girdiğinizde sizi ilk karşılayan köyün meydanı oluyor. Aldığınız biletle birlikte bir de köyün krokisini veriyorlar,biz de bu krokiye baka baka köyün sokaklarında yürüdük.




Bu köyde yapıların içine girilmiyor, yalnızca restoran olarak kullanılanların içinde yemek yerseniz sınırlı bölümüne girilebiliyor. Sergiler, hediyelik eşya dükkanları, barlar ve restoranlardan oluşan bu küçük köyün sokakları oldukça keyifli.








Turistik bir yer olmasına rağmen yeme içmenin oldukça hesaplı olduğunu acıkınca fark ediyoruz ve hemen atıştırmalık bir yerler arıyoruz. Menülerimiz ve biralarımızla mutlu olduktan sonra köye elveda diyoruz..



Barselona'da ya gelip Nou Camp'a uğramak olmazmış. Ekipteki erkeklerin hatırına Nou Camp'a gidiyoruz, oldukça büyük bir stad, içerisi turistik amaçla bir futbol müzesine çevrilmiş. Barselona'nın bugüne kadar aldığı kupaları filan koymuşlar, işte stada filan giriliyormuş, falan da filan, ben fotoraf makinasını onlara veriyorum ve Pelin'i de alarak kaçarak uzaklaşıyorum, malum kızlara göre değil, merak edenler için giriş 19 € ve FCB forması ise 94 € imiş. İşte beylerin içeride çektikleri resimler :)




Bu arada beyler içerdeyken yapacak birşey bulmamız lazımdı, şehir haritasını alıp planda olmayan ama hemen yakında ki Palau Reial de Pedralbes'e gidiyoruz. Geniş bahçesinde uzun uzun dinlendiğimiz bu yer, İspanyol Kraliyet ailesinin Barselona'ya geldiklerinde kaldığı yermiş, yapı aynı zamanda seramik müzesi ve dekoratif sanatlar müzesini de içeriyor. Özellikle bahçesine hayran kaldığımız ve planda olmayıp tesadüfen bulduğumuz bu yeri Nou Camp'ta gezen Halil ve Toygun'un da görmesini istediğimiz için telefon edip onları da çağırıyoruz.





Buradan yine metroya atlıyoruz ve Barselona'nın ikinci arenası olan Monumental'e gidiyoruz. Monumental, Endülüs arenası kadar büyük değil ama en azından alışveriş merkezine dönüştürülmemiş. Yine mudejar mimarisi ile yapılmış bu binayı sadece dışarıdan görüyoruz ve yorgun olduğumuz için arena içi ziyaretimizi Madrid' de ki Las Ventas'a saklıyoruz.



Barselona'da şehir merkezinde denize giriliyor ve ünlü bir plajları var. ''Barcelonetta'' Metroya binip plaja en yakın durakta inip deniz kıyısından yürüyerk plaja ulaşıyoruz. Hava 22:00 de karardığı için saatin henüz 18:00 olması hala güneşin yakıcılığının devam ettiği anlamına geliyor..






Plajda biraz geyikten ve manzarayı seyirden sonra aynı yoldan geri yürüyoruz ve bizde ki Kordon'a benzer deniz karşısı sıra sıra restoranlar görüyoruz. Ama biz yine La Rambla'ya gidiyoruz, Rambla'nın daha ortalarına gelmeden sağa girince Palaça Reial isimli etrafı binalarla çevrili bir avlu var, burada çeşitli restoranlar ve avlunun ortasında heykelli bir havuz ile bir sürü palmiye var. Restoranların önünde menüleri tanıtıp müşteri çekenlerden birinin Türk ve hatta İzmir'li bir kız olması akşam yemeğini orada yememizi sağlıyor. Roma Reial isimli bu restoranda Paella + ana yemek + meyve salatasından olşan menülerin fiyatı 12,5 €. Etçil Halil 15  
€ verip biftek yiyor. Biraları 4'er €'ya içiyorlar ben ise Barselona'nın en berbat sangria'sına 5 € veriyorum :) Yemek boyunca avlunun içinde yapılan çeşitli sokak şovlarını izliyoruz.




Uzunca bir yemek faslından sonra yemek yediğimiz yerin hemen karşısında, yine Plaça Reial içindeki Tarantos'a gidiyoruz. Eeee, Barselona'ya gelip flamenko izlemeden olmaz değilmi? Ben geziden önce flamenko mekanlarını araştırıp bir kaç yerin adını ve adresini öğrenmiştim, fiyatlar 25-50 € arasında değişiyordu, fakat yinde ekibin ekonomisini düşünerek araştırmayı derinleştirdiğimde Barselona'nın en ucuz flamenkosunu buldum: Tarantos! Her akşamsaat 20:30, 21:30 ve 22:30'da yarım saatlik flamenko şovları oluyor. Girişte 8 € verip biletinizi alarak içeride sinema düzeninde dizilmiş sandalyelere oturup şovu izleyebiliyorsunuz. Aramızda falmenkodan anlayan yoktu ama bir fikrimiz oldu işte :)


Şovun çıkışında izlediğimiz flamenkodan memnun, yüzler gülüyorken, yine yorgun argın otele dönüyoruz..  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder