2 Temmuz 2011 Cumartesi

MADRİD 2. gün

Madrid'de uyandığımız ilk günümüzde kahvaltıdan sonra dışarı çıkmadan önce güneş kremlerimizle adeta banyo yapıyoruz, bu şehir çok sıcak ve tüm gün her yeri görmek adına yürüyeceğiz. İlk adresimiz eski kraliyet sarayı yani Palais Royal. Yakın bir metro durağında indikten sonra önce sarayın bahçesini geziyoruz.




Sarayın sadece bahçesi bile yeterince zamanımıza ve enrjimize mal oluyor, bahçenin çevresinden dolaşarak önce Almudena Katedralini sonra Palais Royal'i görüyoruz. Kimse içini gezmek istemiyor ve kraliyet sarayının önünden kuzeye doğru yürümeye devam ediyoruz.




bu arada allah belanı versin blogger, bütün resimleri acayip acayip ekliyo :(
Neyse nerde kalmıştık, hıh yürüyorduk.. Sıradaki mekan Templo De Dobot, büyük bir alan içinde bir havuz, o havuzun içinde de Mısır'dan getirilen bir tapınak var.



Mısır tapınağının içinde hiyeroglifler dışında bişey yok, girmesek de olurmuş.. Çok acıktığımız için buradan çıkıp, Espana meydanının önünden geçerek Gran Via caddesi boyunca yürüyüp, Mc Donalds'a giriyoruz, Türkiye'den farklı olarak burada bira da var, sıcakta nasıl iyi gidiyor..
Callao durağından metroya binerek Kolon meydanına, Hard Rock cafeye gidiyoruz, Pelin'in önceki gün Barcelona Hard Rock cafeden aldığı bir ürünü değiştirmesi gerek, Barcelona yazmasına rağmen değiştiriyorlar, şok şok şok..
Bu meydanda Joaquín Vaquero Turcios tarafından yapılmış abartılı hatları olan bir kadın heykeli, meydanın ortasında bir sütunun üzerinde cristof colomb heykeli ve Biblioteca Nacional isimli bir müze var. Bana kalırsa görülmese de olur.




Bu meydandan dümdüz yürüyerek Plaza de Cibeles'e çıkıyoruz. Cibeles = Kibele, meydanın ortasında kibele heykeli var. Birde şu an telekomünikasyon binası olarak kullanılan bir mimarı harikası bu meydanı süslüyor.




Gezimize bu meydandan devam eden ve Madrid'in en büyük caddelerinden bir olan Alcala caddesiyle devam ediyor ve hemen ilerideki Alcala kapısını görüyoruz, burası şehre giriş kapısı, krallar buradan girerlermiş.


Alcala kapısının hemen yanında Retiro Park'ın giriş kapılarından biri var,bizde biraz dinlenmek üzere giriyoruz. Retiro park, 130 hektarlık bir alan üzerine kurulmuş, hepsini gezmek zor görünüyor, baştan aşağı yemyeşil, çay bahçesi tadında cafeler mevcut. İçerideki büyük bir havuzda sandal kiralayarak gezen insanlar ve havuzun başında XII. Alfonso'nun heykeli var. Madrid'liler Retiro parkta güneşleniyorlar.



Biz de biraz çimlerde oturduktan sonra bir kafeterya ya oturuyoruz, o da ne? Siesta zamanı, kafe kapalı.. Elbet açık bi yer vardır diyerek yürüyoruz, evet bi yer var ama self servis, neyse susuzluktan ölmektense oturuyoruz. içeceklerimizi alıp masamıza yerleşiyoruz, yine bir sürahi sangria'yı yuvarlıyoruz..

Retiro parktan biraz yürüyüş sonrasında çıkıyoruz. Şimdi müzeler bölgesi denilen yerdeyiz. Madrid'in 3 büyük müzesi bu bölgede. Birçok Avrupa ülkesinden seçkin sanat eserlerine sahip ve gezmesi 1 hafta sürecek olan Prado müzesi (ki biz girmiyoruz), Thyssen müzesi ve Art del Reina Sofia müzesi. Pradoya gelmeden Retirodan çıkınca önce karşımıza Neptün heykeli geliyor.



Prado ve Thyssen'in sadece önlerinden geçip asıl hedefimiz olan Reina Sofia'ya gidiyoruz. Çünkü burada Picasso'nun meşhur Guernica'sı ve Dali'nin great masturbator tablosu var. Müzenin kapısına geldiğimizde ücreti soruyoruz ve 45dk. sonra 2 saat sürecek olan ücretsiz girişin başlayacağını öğreniyoruz. Şansa bak.. Biz de bu esnada Madrid'in tren istasyonu Atocha'ya gidiyoruz, trene filan binmicez ama biliyoruz ki bu gar, içinde Rafael Moneo'nun tasarladığı botanik bahçesi ile görülmesi gereken bir yer..



Vakit gelince müzeye gidiyoruz, içeride resim çekmek yasak olduğundan  7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğindeki muhteşem Guernica'yı paylaşamayacağım, sadece tabloyu hatırlatmak adına resmini ekleyeyim. Picasso'nun tabloyu çizerken adım adım nasıl ilerlediğinin fotoğrafları da tablonun bulunduğu odada mevcut.


müzenin dıştan görünümü ise şöyle

Bizim gibi beleşe gezmek isteyenler için söyleyeyim, Pazartesiden cumaya 19:00-21:00 arası, cumartesi 14:30-21:00 arası, pazar ise 10:00-14:30 arası ücretsiz.

Böylece Madrid'de gezilecek başka bir yer kalmadığına göre artık kendimizi yine Plaza Mayor'a atıp, yemek yiyebiliriz. Zaten saat 21:30 olmuş.. Akşam yemeğinden sonra ertesi gün yapacağımız Toledo gezisine enerji toplamak için otele dönüyoruz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder